SAĞLIK - 12 Kasım 2019 Salı 10:42

Uzmanlar 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’nde diyabete dikkat çekti

A
A
A
Uzmanlar 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’nde diyabete dikkat çekti

Uzmanlar tarafından çağın vebası olarak adlandırılan diyabet pek çok kişinin yaşamını olumsuz etkiliyor.

Uzmanlar tarafından çağın vebası olarak adlandırılan diyabet pek çok kişinin yaşamını olumsuz etkiliyor. Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Hande Özportakal, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü nedeniyle diyabette en çok merak edilenleri anlattı.


Diyabetin yani şeker hastalığının sıklığı ülkemizde ve dünyada gittikçe artıyor. Diyabeti modern çağın vebası olarak değerlendirmek hiç de yanlış olmayacağını kaydeden uzmanlar hareketsiz yaşam, sağlıksız beslenme ve genetik faktörlerin şeker hastalığının ortaya çıkmasına zemin oluşturduğuna dikkat çekti. 14 Kasım Dünya Diyabet Günü nedeniyle, Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Hande Özportakal, diyabette en çok merak edilen konulara ışık tuttu.



Bu belirtilere dikkat


“Diyabet, pankreas isimli organın yeterince insülin üretememesi ya da var olan insülinin etkisini gösterememesi nedeniyle ortaya çıkan, kan şekeri yüksekliğine neden olan, kronik, ilerleyici bir hastalıktır” diyen Dr. Hande Özportakal, “Diyabetin ilk belirtileri çok su içme, sık idrara çıkma, iştahta artış, ağız kuruluğu, halsizlik, ani kilo kaybı olabilir. Ancak hastaların bir kısmı bu belirtileri hissetmeyebilir. Bu yüzden diyabet açısından riskli kişilerin belirli periyotlarla taranması gerekmektedir” şeklinde konuştu.



Bu kişilerde diyabet riski yüksek


40 yaş üzerindeki bireylerin kilo ve aile öyküsünden bağımsız olarak 3 yılda bir diyabet açısından taranmasını öneren Uzm. Dr. Özportakal, “Benzer şekilde gebeliğe bağlı diyabet tanısı almış kadınlara üç yılda bir, prediyabet (gizli şeker) tanısı almış kişilere ise yılda bir kez diyabet taraması yapılmalıdır. Vücut kitle indeksi 25 kg/m2 olan yani obez kişilerde ise tansiyon yüksekliği, kolesterol yüksekliği, insülin direnci, birinci ve ikinci derece akrabalarında diyabet öyküsü, 4 buçuk kilogram üzerinde çocuk doğurma öyküsü, polikistikover sendromu tanısı veya kalp damar hastalığı mevcut ise bu kişiler yüksek risk grubunda kabul edilirler” dedi.



Gizli şekere dikkat


Gizli şeker konusuna da değinen Uzm. Dr. Hande Özportakal, “Eğer bir kişinin kan şekeri normalden yüksek olmasına rağmen diyabet tanısı koymaya yeterli yükseklikte değil ise bu kişi prediyabetik kabul edilir. Bu kişilerin tıpkı diyabetik kişiler gibi belirli sıklıklarda kontrolden geçmesi gerekir. Halk arasında ‘sınırda şeker’ olarak da bilinen bu durum sanılanın aksine ciddi bir durumdur. Tıpkı diyabetiklerde olduğu gibi bu hastalarda kalp damar hastalıklarının görülme sıklığı artmıştır. Bu hastaların da diyabetik bireyler gibi yaşam tarzı değişikliğinde bulunması gerekir” diye konuştu.



Tip 2 diyabetik hastalarda sorun kilo artışı


Özellikle tip 2 diyabetik hastalarda ana problemin kilo artışı ve/veya bel çevresinin kalınlığı olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Hande Özportakal, “Bir kişiye metabolik olarak sağlıklı diyebilmemiz için vücut kitle indeksinin 18.5-24.9 kg/m2 ve bel çevresinin kadınlarda 80 cm, erkeklerde ise 94 cm’nin altında olması gerekmektedir. Bu hedeflere ulaşmak için günlük alınan ve harcanan kalori miktarının belirli bir dengede olması gerekmektedir. Diyetisyen eşliğinde bireysel beslenme tedavisi planlanması önerilir. Kan şekeri kontrolünün sağlanabilmesi için diyabetik bireylerin günde üç ana, üç ara öğün almaları önerilir. Bunun dışında diyabetli bireyin egzersizi mutlaka hayatına adapte etmesi gerekir.



Diyabetli bireylerde egzersiz


En uygun olanı egzersizin her gün düzenli olarak yapılması ise de haftada en az 3-4 gün olacak şekilde de planlanabilir. Fakat burada da dikkat edilecek husus egzersizlerin belirli bir düzen içerisinde yapılmasıdır. Yani üst üste günlerde egzersiz yapıp sonraki günlerde egzersize ara verilmemelidir. Diyabetik hastaların egzersizlerini aç karnına yapmaları önerilmez. En uygun vakit yemekten 1 ila 2 saat sonrası olacaktır. Egzersize başlamadan önce kan şekerinin ölçülmesi, eğer 250 mg/dl üzerinde ya da 70 mg/dl’nin altında bulunursa egzersizin yapılmaması önerilir. Egzersiz süresi en az 20 dakika olmalıdır. Diyabete bağlı göz hasarı ya da sinir hasarı olan hastalarda komplikasyonları göz önünde bulundurularak egzersizleri planlanmalıdır. İnsülin kullanan hastaların egzersiz sırasında aktif olacak vücut bölgesine enjeksiyondan kaçınması önerilir. Egzersize başlayacak hastaların hipoglisemi riskine karşın yanında mutlaka basit şeker (birkaç tane küp şeker gibi) bulundurması gerekir. Diyabetik hastalarda kan şekerinin 70 mg/dl’nin altında olması hipoglisemi (şeker düşüklüğü) olarak tanımlanır. Kan şekeri düşüklüğü sonucunda titreme, soğuk terleme, çarpıntı, uyuşma, sinirlilik, baş dönmesi, konuşmada güçlük gibi belirtilerin biri ya da bir kaçı gözlemlenebilir. Diyabetik bir bireyde bu belirtiler meydana gelirse, hemen kan şekeri ölçülmeli, hastanın bilinci açık ve kan şekeri 70 mg/dl altında ise 3-4 küp şeker alınarak 15 dakika sonra tekrar kan şekeri ölçümü yapılmalıdır. Hastanın kan şekeri normale dönene kadar bu tedavi şekli uygulanabilir. Ciddi kan şekeri düşüklüğü durumunda bilinç kaybı gelişebilir hatta kişinin nöbet geçirmesine dahi neden olabilir. Eğer kişinin bilinci açık değilse yakınları tarafından en yakın acil servise hemen götürülmesi gerekmektedir. Bilinci açık olmayan hastaya asla bir şey yedirilmeye çalışılmamalıdır.



’Diyabetik hastalarda hedef kan şekeri düzeyi ne olmalıdır’


Diyabet tedavisinde olduğu gibi kan şekeri hedefleri de kişiye özeldir. Genel olarak açlık kan şekerinin 80-130 mg/dl arasında, tokluk şekerinin 160 mg/dl’nin altında, HbA1c yani üç aylık şeker ortalamasının ise %7’nin altında olması önerilmektedir. Fakat her hastanın yaşı, ek hastalıkları ve mevcut sağlık durumu düşünülerek hedefler bir miktar değiştirilebilir. Her hasta kendisi için en uygun hedef değeri doktoru ile belirlemelidir. İyi bir kan şekeri düzenlemesi için diyabetik hastaların üç ayda bir ilgili hekime başvurarak HbA1c yani üç aylık şeker ortalaması değerine baktırması gerekir. Eğer hastanın kan şekerleri çok iyi gidiyorsa kontroller 6 aya çıkarılabilir. Fakat sadece hastane ölçümleri yapmak iyi kan şekeri kontrolü sağlamak ve tedaviyi doğru yönlendirmek için yeterli değildir. Hastaların evde parmak ucu kan şekeri takibi yapması gerekmektedir. Diyabet için sadece hap kullanan hastalarda haftada en az 2-3 gün kan şekerine bakılması önerilir. Sadece açlık kan şekerine bakmak yetmez, tokluk şekeri de mutlaka ölçülmelidir. İnsülin kullanan hastalarda ise her gün en az bir öğünün aç ve tok olarak ölçülmesi önerilmektedir” diye konuştu.



Yüksek dikkat gerektiren işlerden uzak durun


Diyabetli kişilerin hangi işleri yapabileceği ve yapmamaları gerektiği hakkında bilgi veren Özportakal, “Aslında insülin ya da hap tedavisi ile kan şekerleri iyi seyreden hastaların diyabetik olmayan bir kişiden farkı yoktur. Fakat insülin kullanan hastalarda hipoglisemi riski olduğundan yüksek dikkat gerektiren işlerden uzak durması önerilir” dedi.



‘Diyabet tedavisi kişiye özeldir’


İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Hande Özportakal, “Diyabet tedavisi her hastada kişiye özeldir. Hastaların hangi tedaviyi kullanacağına yaş, cinsiyet, üç aylık şeker ortalaması değeri, böbrek ve karaciğer testlerinin durumu, hastanın ek hastalıkları göz önünde bulundurularak karar verilir. Esas olan hastanın kan şekerini düzeltilmesidir. Bu hedefe insülin ya da haplarla ulaşılabilir. Tek istisna Tip 1 diyabetik hastalardır. Bu kişilerin vücudunda hiç insülin salgılanmadığı için tek seçenek insülin tedavisidir. Tip 1 diyabetik hastalar hap tedavisi kullanamazlar” ifadelerini kullandı.


İnsülinin bağımlılık yaptığı inancının da yanlış olduğuna dikkat çeken Özportakal, “Bu yanlış inanış pek çok hastamızın insülin tedavisinden kaçınmasına neden olmaktadır. İnsülin tedavisi asla bağımlılık yapmaz. Esas olan kan şekerinin düzetilmesidir. Hastanın durumuna göre istediğimiz zaman haptan insüline, istediğimiz zaman insülinden hapa geçebilir, hap ve insülini eş zamanlı da kullanabiliriz. Diyabeti bir damar hastalığı olarak düşünmek hiç de yanlış olmaz. Dolayısıyla diyabetin, vücudumuzda damarla beslenen her doku ve organ üzerinde olumsuz etkileri olacaktır. Diyabetten etkilenen başlıca doku ve organlarımız göz, beyin, kalp, böbrek, sinir sistemi ve damar sistemi olarak sıralanabilir. Hiçbir şikayeti olmasa da her diyabetik hasta senede bir kez kardiyoloji ve göz hastalıkları hekimince değerlendirilmelidir. Ayakta yanma, batma, ağrı gibi sinir ucu iltihabı belirtileri olan hastalar nöroloji hekimine başvurmalı, ayaklarda mevcut olan yara, mantar gibi hastalıklarda ise dermatoloji hekimlerince hastalar değerlendirilmelidir” şeklinde konuştu.



’Diyabet cinsel hayatı etkiler mi’


Diyabetik hastalarda cinsel isteksizlik ve iktidarsızlık gelişebileceğini söyleyen Uzm. Dr. Özportakal, “Bu çok dile getirilmeyen fakat yaşam kalitesini bozan önemli bir problemdir. Burada öncelikli olan kan şekeri kontrolünün sağlanmasıdır. Fakat altta yatan başka sebeplerin araştırılması açısından hastaların mutlaka üroloji tarafından da değerlendirilmesi gerekir. Diyabetli anne adayının, gebe kalmadan en az 3 ay önce gebeliğe hazırlanması gerekir. Kan şekeri kontrolü sağlandıktan sonra gebe kalınması önerilir. Aksi durumunda kan şekeri yüksekliği hem gebe için hem de bebek için tehlikeli olacaktır. Uygulanan tedavi gebeliğe uygun şekilde değiştirilmedir. En risksiz tedavi yöntemi bu hasta grubunda insülindir” dedi.


Uzm. Dr. Hande Özportakal, “Diyabet için kullanılan haplar değil diyabetin kendisi böbrek hasarına neden olmaktadır. Hastaların belirli sıklıklarla böbrek fonksiyon testlerinin değerlendirilmesi gerekir. Eğer kişide böbrek yetmezliği var ise bazı şeker ilaçları kullanılmaz ya da dozlarının değiştirilmesi gerekebilir. Kontrol sırasında hekimi tarafından hastaya bu bilgi verilecektir” dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Malatya "İyilik Elçisi" Projesi gençlere yardımlaşma ve tarih bilinci aşılıyor Yeşilyurt Belediyesi Sosyal Hizmetler Müdürlüğü tarafından hayata geçirilen ‘İyilik Elçisi’ Projesi kapsamında Beydağı Anadolu Lisesi öğrencilerine yönelik anlamlı ve farkındalık dolu bir program düzenlendi. Programda gençlere yardımlaşma, paylaşma ve toplumsal dayanışmanın önemi anlatılırken, sosyal sorumluluk bilincinin küçük yaşlarda kazanılmasının gerekliliğine vurgu yapıldı. Yeşilyurt Belediyesi, "iyiliğin izinde, bilinçle büyüyen gençler" yetiştirmek amacıyla sosyal, kültürel ve eğitici projelerini kararlılıkla sürdürmeye devam ediyor. ‘İyilik Elçisi’ Projesi kapsamında gerçekleşen gezi ve inceleme ziyaretine katılan Beydağı Anadolu Lisesi öğrencileri, Yeşilyurt Belediyesi bünyesinde faaliyet gösteren Hayır Çarşısını ziyaret etti. Burada yürütülen yardım faaliyetleri hakkında detaylı bilgiler alan öğrenciler, ihtiyaç sahiplerine ulaştırılan desteklerin nasıl organize edildiğini yerinde görme fırsatı buldu. Emanet Çarşı’nın, dayanışma kültürünü güçlendiren ve iyiliği çoğaltan bir sosyal hizmet modeli olduğuna dikkat çekildi. Programın devamında öğrenciler için Savaş Müzesi, Tekstil Müzesi ve Cezaevi Müzesi gezileri düzenlendi. Gerçekleştirilen müze ziyaretleriyle gençler, Malatya’nın ve ülkemizin yakın tarihine, kültürel ve sosyal mirasına yakından tanıklık etti. Savaş Müzesi’nde milli mücadele ruhu ve fedakârlık duygusu ön plana çıkarken, Tekstil Müzesi’nde kentin üretim kültürü ve emeğin değeri anlatıldı. Cezaevi Müzesi gezisinde ise geçmişten günümüze toplumsal hafıza ve insan hikâyeleri üzerinden önemli mesajlar paylaşıldı. ‘İyilik Elçisi’ Projesi ile öğrencilerin hem sosyal sorumluluk bilinci kazanması hem de tarih ve kültürle bağ kurarak bilinçli bireyler olarak yetişmeleri hedefleniyor. Program sonunda öğrenciler, yardımlaşmanın ve paylaşmanın toplumsal birlikteliğin temel taşlarından biri olduğunu bir kez daha idrak ederken, tarih bilinciyle geleceğe daha güçlü adımlarla yürümenin önemini kavradı.
Diyarbakır DTSO Başkanı Kaya: "2026’da en büyük beklenti kredi faiz oranlarının düşmesi ve krediye erişimin kolaylaşması" Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO) Başkanı Mehmet Kaya, 2025 yılının hem ticaret hem de imalat ve sanayi sektörü açısından istedikleri düzeyde geçmediğini ifade ederek, 2026’ya yönelik en büyük beklentilerinin kredi faiz oranlarının düşmesi ve krediye erişimin kolaylaşması olduğunu belirtti. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO) Başkanı Mehmet Kaya, 2025 yılını değerlendirdi. Kaya, "Doğrusu 2025 yılı, hem ticaret hem de imalat ve sanayi sektörü açısından istediğimiz düzeyde geçti diyemeyiz. Bu süreci olumsuz etkileyen en önemli faktörlerden biri, banka faiz oranlarının oldukça yüksek olmasıdır. Yüksek faiz oranları, işletmelerin büyümesini neredeyse imkansız hale getirmiştir. Burada iki durumu birlikte değerlendirmek gerekir. Birincisi, kredi kullanmış olan işletmeler, faiz oranlarının yüksekliği nedeniyle büyüme hedeflerinden vazgeçerek kredilerini kapatma yoluna gitmişlerdir. Bu durum, işletmelerin öz kaynaklarını nakde çevirmelerine ve dolayısıyla faaliyetlerini yavaşlatmalarına, hatta durma noktasına getirmelerine neden olmuştur. İkinci olarak ise büyümeyi hedefleyen işletmelerin, yalnızca öz kaynaklarıyla büyümelerinin mümkün olmaması ve krediye erişimde yaşanan zorluklar öne çıkmaktadır. Krediye ulaşabilen işletmeler ise yüksek faiz oranları ve düşük karlılık nedeniyle bu yoldan vazgeçmiş, bu da büyümeyi engellemiştir. Bu sürecin sonucu olarak özellikle istihdam kaybı yaşanmıştır. Diyarbakır için istihdam açısından büyük önem taşıyan, yoğun bir sektör olan hazır giyim ve tekstil sektöründe yaklaşık yüzde 30’a varan istihdam kaybı meydana gelmiştir. Bununla birlikte yalnızca istihdam değil, işletmelerin yaklaşık yüzde 30’unun faaliyetlerini durdurması gibi ciddi sonuçlar da ortaya çıkmıştır" dedi. 2026’da beklenti kredi faiz oranlarının düşmesi ve krediye kolay erişim 2026 yılına yönelik en büyük beklentilerinin kredi faiz oranlarının düşmesi ve krediye erişimin kolaylaşması olduğunu ifade eden Kaya, şu ifadeleri kullandı: "Kredi oranlarının düşmesi, bölgede sektörlerin hızlı bir şekilde gelişmesini sağlayacaktır. İlimizin sanayi altyapısı bu açıdan güçlüdür. Her türlü sanayi ürününü üretebilecek kapasitemiz, alanlarımız, altyapımız, beşeri sermayemiz ve genç nüfusumuz bulunmaktadır. Gelişmiş ülkelerin en önemli özelliklerinden biri, komşularıyla yaptıkları ticaretin yüksekliğidir. Barış süreci de tam olarak bunu etkileyecek bir unsurdur. Türkiye’nin güney komşularıyla yakalayacağı bir barış ortamı, en fazla sınır ve komşu illerin ticaretini ve ekonomisini olumlu yönde etkileyecektir. İhracat rakamlarına baktığımızda Irak’ın bu anlamda önemli bir örnek olduğunu görüyoruz. Irak, en çok ticaret yaptığımız ülkeler arasında hızla üst sıralara çıkmıştır. Aynı süreci Suriye için de yakalayabiliriz. Suriye’nin yeniden imarı ve kalkınmasında itici güç Türkiye, özellikle de bölge illeri olacaktır. Bu nedenle barış sürecinin en olumlu etkileyeceği alan ekonomidir. Bu süreç, hem Türkiye hem de güney komşularımız için önemli bir kalkınma modeli oluşturacaktır." 2026 yılı özellikle tüccarların, sanayicilerin ve imalatçıların arzu ettiği performansın yakalandığı bir yıl olmasını dileyen Kaya, "Barış sürecinin gelişmesi ve güney komşularımızla ilişkilerin güçlenmesi, hem ekonomimizin gelişmesine hem de yaşam kalitemizin artmasına katkı sağlayacaktır. Bu vesileyle hem üyelerimizin hem de halkımızın yeni yıla barış, huzur ve mutluluk içinde girmesini temenni ediyorum" diye konuştu.
Gaziantep Baba-oğul kalaycılık mesleğini yaşatmaya çalışıyor Gaziantep’te kalaycılık mesleğinin son temsilcilerinden Ömer Çetinkaya, oğlu Halil İbrahim Çetinkaya ile birlikte mesleğini yaşatmaya çalışıyor. Kentte yaşayan 59 yaşındaki Ömer Çetinkaya, son yıllarda az sayıda ustanın ayakta tutmaya çalıştığı kalaycılık mesleğini 23 yaşındaki oğlu Halil İbrahim Çetinkaya ile birlikte sürdürüyor. Çelik mutfak eşyalarının kullanımının yaygınlaşması ve teknolojik yenilikler karşısında çok az kişinin yaptığı meslekler arasında yer alan kalaycılığa çocuk yaşında 45 yıl önce Şahinbey ilçesindeki tarihi Bakırcılar Çarşısı’nda çırak olarak adım atan Ömer Çetinkaya, kalfalık ve ustalık sürecinin ardından kendi iş yerini açtı. Mesleğini oğlu Halil İbrahim Çetinkaya’ya öğreten Ömer Çetinkaya, oğlu ile birlikte kale altındaki iş yerinde mesleğini yaşatmaya çalışıyor. İlkokul öğrencisi olduğu dönemden bu yana babasına destek olan ve okuldan arta kalan zamanlarda da iş yerinde çıraklık yapan Halil İbrahim Çetinkaya, babasından mesleğin tüm inceliklerini öğrendi. Oğluna mesleği yaşatmaları için nasihatler veren ve aynı zamanda da mesleği her yönüyle uygulamalı olarak öğreten Çetinkaya, oğlu ile birlikte müşterilerden gelen bakır eşyaları kalaylıyor. Unutulmaya yüz tutmuş mesleklerini yaşatmaya çalışan baba-oğul, birlikte hem ekmek paralarını kazanıyor hem de mesleklerini ayakta tutup gelecek nesillere aktarmanın mücadelesini veriyor. Yıllardır aynı çatı altında omuz omuza ocak başında bakır eşyaları kalaylayan baba-oğul, mesleklerini geleceğe taşımak için adeta bir köprü görevi görüyor. 45 yıldır mesleğini severek yapan Çetinkaya, çocuğuna adeta miras olarak bıraktığı mesleğini 15 yıldır oğluyla beraber devam ettiriyor. Mesleğinde çırak bulamazken oğluyla aynı işi yapıyor olmanın mutluluğunu yaşadığını belirten Ömer Çetinkaya, başkalarının çocuklarına miras olarak para bıraktığı bir devirde kendisinin oğluna meslek bıraktığını söyledi. 45 yıl önce kendi iş yerini açtığı mesleğe aralıksız devam ettiğini belirten Ömer Çetinkaya, "1980’de bu mesleğe başladım. Bu meslekte çok değerli bir ustam vardı, mesleğimi ustamdan öğrendim. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun, nur içinde yatsın. Ustamın benim üzerimde büyük emeği var. Mesleğimiz kalaycılık ve bakır eşyaları kalaylıyoruz. Meslekte 40-45 yıl geride kaldı. İlkokulu bitirdim, 1980 yılında başladığım mesleğimi yıllardır severek yapıyorum. 1980 yılından beri Allah’a çok şükür başka bir meslek yapmadım. Bu meslekte bir çırağın yetişmesi için 15-20 yıl geçmesi lazım. Eleman sıkıntısı olduğundan dolayı ben de oğlumu getiriyordum. Yıllardan beri oğlumla beri beraber çalışıp mesleğimize devam ediyoruz" dedi. Babasının yetiştirdiği Halil İbrahim Çetinkaya da ilkokul öğrencisi olduğu dönemden beri babasının yanında çalıştığını belirterek, "Ben 8-9 yaşından beri bu meslekteyim. Okuldan sonra gelir babamın yanında çalışırdım. Tatillerde babamın yanında çalışırdım. Mesleği babamdan öğrendim. Babamın bana öğrettiği mesleği devam ettiriyorum. Eleman yoktu. Bende babamı yalnız bırakmak istemedim. Liseye kadar okudum. Lisedeyken okulu bıraktım. Babamla birlikte mesleğimize devam ediyoruz. Çok şükür bir ekmeğimizi yiyoruz. Kalay yapıyoruz. Çaydanlık, sürahi ve eski bakırları kalaylıyoruz. Baba mesleğini yapmak güzel. Babama yardımcı olduğum için çok mutluyum. Babamla birlikte güzel bir şekilde çalışıyoruz. Mesleğimiz çok güzel" diye konuştu.
Eskişehir Huzurevinde kalan yaşlılar için etkinlik Eskişehir’deki Fethi Yılmaz Sezer Huzurevi’nde kalan yaşlı bireylerin keyifli vakit geçirebilmeleri adına bir etkinlik düzenlendi. Odunpazarı ilçesi Orhangazi Mahallesi’nde bulunan Fethi Yılmaz Sezer Huzurevi’nde kalan yaşlı bireyler için etkinlik düzenlendi, Huzurevi sakinlerinin keyifli vakit geçirebilmesi adına düzenlenen program kapsamında sanatçı Yaşar Aydın huzurevinde sahne aldı. Söylenen şarkılar esliğinde dans edip vakit geçiren yaşlı bireyler bir yandan sosyalleşirken bir yandan ise stres attı. Ayrıca etkinliğe Orhangazi Mahalle Muhtarı Hüseyin Erdemir ve mahalle sakinleri de katılım gösterdi. "İnşallah bunun devamı gelir" Orhangazi Mahalle Muhtarı Hüseyin Erdemir etkinlikle ilgili şunları söyledi: "Yaşlı Çınarlarımız da burada sevinçlidir. Hepsi güzel, vakti güzel seviniyorlar. İnşallah bunun devamı gelir." "Her ay bir mahallemizi buraya getireceğiz" Sanatçı Yaşar Aydın, "İlk programımızda demiştik ki Orhan Gazi mahallemizin sakinleri, muhtarımız bugün Fethi Yılmaz Sezer Huzurevi bütün Huzurevleri bir yerde toplandı efendim. Çok da güzel bir bina oldu. Her şeyiyle mükemmel. Her ay bir mahallemizi buraya getireceğiz. Derneklerimiz, sivil toplum kuruluşları, organizedeki büyük fabrika sahiplerimiz ve çalışanları, ilçelerimiz, büyük köylerimiz örnek veriyorum; Ayvalı, Bardakçı, Cevizi gibi köylerimiz de buraya otobüslerle getirip bu güzel insanlarla buluşturacağız" dedi.
Erzurum ER-VAK Başkanı Güzel; "Sarıkamış Harekâtı yüce Türk milletinin hafızasında hüzünlü bir sayfadır" Erzurum Kalkınma Vakfı (Er-Vak) Başkanı Erdal Güzel, Sarıkamış Harekatı’nın 111. yıl dönümü münasebetiyle yaptığı açıklamada Türk tarihinin en trajik sahnelerinin yaşandığı bu savaş sırasında, beyaz karları kefenleri yapan Allahuekber şehitlerini unutmadıklarını ve unutturmayacaklarını ifade etti. Güzel, çok uzun yıllar ülke gündeminden uzak tutulan ve karlar altında saklı kalan Allahuekber Şehitlerini 2003 yılında yaptıkları "Allahuekber şehitleri torunlarıyla buluşuyor" etkinliği ile gündeme taşıdıklarını ve uzun yıllar konunun takipçileri olduklarını belirterek ER-VAK’ın bu konuda büyük bir tarihi sorumluluğu yerine getirmenin haklı gururunu yaşadığını ifade etti. Sarıkamış Harekatı anma proğramlarıyla ilgili açıklamalarda da bulununan Güzel, tarihin seyri ve gerçekliği içerisinde bu proğramların yapılması gerektiğine dikkat çekerek Sarıkamış’ın o tarihlerde düşman işgalinde olduğınu, harekatın Erzurum’da planlandığını ve başlatıldığını, 3.Ordu Komutanı Hafız Hakkı Paşa’nın mezarının Erzurum’da bulunduğunu hatırlatarak anma merasimlernin Kars Kapı Şehitliğin’den başlatılmasını arzu ettiklerini söyledi. Güzel onbinlerce Mehmetçiğin, toprağı vatan yapmak uğruna soğuğa, tifüse ve Ruslara karşı vermiş olduğu ve sonu hüzünle biten şanlı mücadelenin yıl dönümünde Allahuekber ve Soğanlı dağlarında bir hilal uğruna canlarını veren şühedayı saygı, rahmet ve minnetle andıklarını ifade etti.